NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
119 - (1050) حدثني
سويد بن سعيد.
حدثنا علي بن
مسهر عن داود،
عن أبي حرب بن
أبي الأسود،
عن أبيه. قال:
بعث
أبو موسى
الأشعري إلى
قراء أهل
البصرة. فدخل
عليه
ثلاثمائة رجل
قد قرءوا
القرآن. فقال: أنتم
خيار أهل
البصرة
وقراؤهم.
فاتلوه. ولا يطولن
عليكم الأمد
فتقسو قلوبكم.
كما قست قلوب
من كان قبلكم.
وإنا كنا نقرأ
سورة. كنا
نشبهها في
الطول والشدة
ببراءة.
فأنسيتها. غير
أني قد حفظت
منها: لو كان
لابن آدم
واديان من مال
لابتغى واديا
ثالثا. ولا يملأ جوف
ابن آدم إلا
التراب. كنا
نقرأ سورة كنا
نشبهها بإحدى
المسبحات.
فأنسيتها. غير
أني حفظت منها:
{ يا أيها
الذين آمنوا
لم تقولون
مالا تفعلون }.
فتكتب شهادة
في أعناقكم.
فتسألون عنها
ييوم القيامة.
[ش
(ولا يطولن
عليكم الأمد
فتقسو قلوبكم)
الأمد الغاية
والمدة.
والقسوة غلظ
القلب. وفيه
تلميح إلى
قوله تعالى، في
سورة الحديد فطال
عليهم الأمد
فقست قلوبهم.
(المسبحات) هي
من السور ما
افتتح بسبحان
وسبح ويسبح
وسبح اسم ربك].
{119}
Bana Süveyd b. Saîd
rivayet etti. (Dediki): Bize Alîyyu'bnu Müshir, Dâvûd'dan, o da Ebû Harb b.
Ebî'l-Esved'den, o da babasından naklen rivayet etti. Ebû'I-Esved şöyle demiş:
Ebû Mûsâ El-Eş'arî
Basra'lıların hafızlarına haber gönderdi. Bunun üzerine Kur'ân-ı Kerim'i iyi
okuyan üçyüz hafız (gelerek) onun yanına girdiler. Ebû Mûsâ (onlara): Sizler
Basralıların en iyileri ve hafızlarısınız. Kur'ân'ı tilâvet edin. Sakın (Kuran
okumadan) üzerinizden uzun zaman geçmesin. Sonra sizden öncekilerin kalpleri
gibi sizin de kalpleriniz katılaşır. Biz (vaktiyle) bir sûre okurduk. Onu gerek
uzunluk; gerekse şiddet hususunda Berâe sûresine benzetirdik. Sonra o sûre bana
unutturuldu. Yalnız ben, ondan şunları ezberimde tutabildim: »
(Âdem oğlunun iki vadi
dolu malı olsa, mutlaka bir üçüncüsünü daha isterdi. Âdem oğlunun karnını ancak
toprak doldurur.)
Bir sûre daha okurduk,
onu müsebbihât denilen sûrelerden birine benzetirdik. Bana o da unutturuldu.
Ancak o sûreden şu âyet ezberimdedir:
(Ey îmân edenler!
Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar boyunlarınıza bir
şahadet olarak yazılır da, kıyamet gününde onlardan mes'ül olursunuz.)
İzah:
Bu hadiste Hz. Ebû
Mûsâ, Berâe sûresine benzettiklerini sonradan neshedildiğini yalnız hatırında
bir âyet kaldığını, o da:
«Âdem oğlunun iki vâdî
dolusu malı olsa, bir üçüncüsünü isterdi., ilâh..» âyeti olduğunu bildirmiştir
ki bundan evvelki hadîste İbni Abbas (Radiyallahu anh)'ın «Bu Kur'ân'dan mıdır,
değil midir, bilmiyorum.» sözü ile işaret ettiği söz budur. Daha evvelki
hadîste Hz. Enes'in : «Semâdan indirilen bir şey miydi, yoksa kendinden mi
söylüyordu...» diyerek şekkettiğini bildiren sözü buraya ait değildir.
Hz. Ebû Mûsâ' nın
unuttuğunu bildirdiği ikinci süre hakkında Müslim sârini Übbi şunları söylemiştir:
«İhtimâl ki Ebû Mûsâ'nın unuttuğu sûre hâlen okunmakta olan iki sûreden
biridir. Kendisi sûreyi unutmuş, ezberinde yalnız mensûh olan âyet kalmıştır.»
Hadîs-i şerif, Kur'ân-ı
Kerîm'de nesih vâki olduğuna delildir. Neshin lügat ve ıstılah mânâlarını
evvelce görmüştük.
Müsebbihât sureleri:
Sübhâne, Sebbih gibi kelimelerle başlayan sûreler.
Kaadı İyâz'ım beyânına
göre Kur'ân-ı Kerim'de nesh üç şekilde vâkî olmuştur:
1- Hükmü neshedilip, lâfzı
neshedilmeyen âyetler. Neshedilen âyetlerin ekserisi bu kabildendir.
2- Hem lâfzı hem hükmü
neshedilenler. «Süt çocuğunu üç defa emzirmek, hürmet isbât eder.» âyeti gibi
3- Lâfzı neshedilip,
hükmü baki olan âyetler. Usûl-i fıkıhda misâl gösterilen ihtiyar erkekle
ihtiyar kadının zinadan dolayı recm edilmeleri âyeti bu kabildendir.
Allah Teâlâ hikmeti
iktizâsı bâzı âyetleri unutturmuştur. Fakat nesih mes'elesi Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in. dünyâdan gitmesi ile sona ermiştir.